İçeriğe geç

Görevsizlik ne zamana kadar ileri sürülür ?

Görevsizlik Ne Zamana Kadar İleri Sürülür? Yargısal Yetkinin Sınırları Üzerine Bir Değerlendirme

Bir davanın kaderini belirleyen unsurlardan biri, mahkemenin o davaya bakma yetkisidir. Hukukta bu yetki, yalnızca coğrafi veya kişisel sınırlarla değil, aynı zamanda görev alanı ile tanımlanır.

İşte tam da bu noktada “görevsizlik” kavramı devreye girer.

Bir mahkeme, kendisine sunulan davanın kendi görev alanına girmediğini düşündüğünde, “görevsizlik kararı” verir.

Ancak bu önemli hukuki mekanizmanın ne zamana kadar ileri sürülebileceği sorusu, hem tarihsel hem de akademik açıdan uzun süredir tartışılmaktadır.

Görevsizlik Kavramının Tarihsel Arka Planı

Görevsizlik kavramı, Roma hukukundan itibaren mahkemelerin yetki sınırlarını belirleme ihtiyacından doğmuştur.

Antik Roma’da “jurisdictio” kavramı, yargı yetkisinin kaynağını ifade ederdi. Hakimin bu yetkiyi aşması, kararın geçersiz sayılmasına neden olurdu.

Modern hukuk sistemleri bu ilkeyi geliştirerek, her mahkemenin belirli dava türleri üzerinde uzmanlaşmasını öngören bir görev dağılımı sistemi kurmuştur.

Türk hukukunda da bu anlayış, 1924 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’ndan itibaren benimsenmiştir.

Her mahkemenin görevi yasa ile belirlenmiş, görev kurallarının kamu düzeninden sayılması ilkesi kabul edilmiştir.

Bu nedenle, görevsizlik meselesi yalnızca tarafların menfaatine değil, yargı düzeninin sağlıklı işlemesine de ilişkindir.

Görevsizlik İtirazı Ne Anlama Gelir?

Bir mahkeme, bir davaya bakma yetkisine sahip değilse veya dava türü kendi görev alanına girmiyorsa, bu durumu “görevsizlik” olarak adlandırırız.

Taraflardan biri bu durumu fark ettiğinde, davanın başında görevsizlik itirazı ileri sürebilir.

Örneğin, bir işçi alacağı davasının Asliye Hukuk Mahkemesi’nde değil de İş Mahkemesi’nde görülmesi gerekir.

Bu durumda taraf, davanın yanlış yerde açıldığını bildirerek görevsizlik talebinde bulunur.

Ancak burada asıl önemli olan soru şudur: Bu itiraz ne zamana kadar ileri sürülebilir?

İşte yargı sisteminin istikrarı açısından en kritik nokta budur.

Görevsizlik Ne Zamana Kadar İleri Sürülür?

Türk hukukunda görevsizlik itirazının süresi, davanın türüne göre farklılık gösterebilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. ve 115. maddeleri bu konuda açık hükümler içerir.

Görev, kamu düzenine ilişkin olduğu için, taraflar ileri sürmese bile mahkeme re’sen (kendiliğinden) görevsizlik kararı verebilir.

Bu, görevsizlik itirazının davanın her aşamasında gündeme gelebileceği anlamına gelir.

Yani taraflar suskun kalsa bile, mahkeme görevsiz olduğunu fark ettiğinde davayı usulden reddedebilir.

Bu yönüyle görevsizlik, yalnızca tarafların değil, mahkemenin de dikkat etmesi gereken bir hukuki durumdur.

Ancak uygulamada, özellikle iş ve idari yargı alanlarında bazı sınırlandırmalar getirilmiştir.

Mahkeme, görevsizlik kararını verdikten sonra, dosya görevli mahkemeye gönderilir.

Görevli mahkeme ise, davanın süre bakımından geçerli olup olmadığını değerlendirir.

Bu sistem, hem yargılamanın uzamasını önlemeyi hem de adil yargılanma hakkını korumayı amaçlar.

Günümüzde Akademik Tartışmalar: Esneklik mi, Katılık mı?

Modern hukuk teorilerinde “görevsizlik” meselesi, iki farklı görüş arasında tartışılmaktadır:

Birinci görüşe göre, görevsizlik kamu düzenine ilişkin olduğu için her aşamada ileri sürülebilmelidir.

Bu görüş, yargı yetkisinin mutlak sınırlarını korumayı amaçlar.

İkinci görüş ise, hukuk güvenliğini önceleyerek, görevsizlik itirazının belirli bir süreyle sınırlandırılması gerektiğini savunur.

Zira bir davanın yıllarca sürdükten sonra “mahkeme görevli değilmiş” gerekçesiyle reddedilmesi, adalet duygusunu zedeler.

Bu tartışma, özellikle usul ekonomisi ilkesiyle adil yargılanma hakkı arasındaki gerilimi yansıtır. Esnek bir görevsizlik sistemi, doğru mahkemenin belirlenmesini sağlar.

Ancak katı bir süre sınırı, davaların sürüncemede kalmasını önleyebilir.

Günümüz hukukçuları, bu iki uç arasında “denge” arayışı içindedir.

Sonuç: Görev, Yargının Vicdanıdır

Görevsizlik, yalnızca teknik bir kavram değil, yargı düzeninin vicdani dengesidir.

Her mahkemenin kendi sınırını bilmesi, adaletin güvenilirliğini artırır.

Ancak bu ilkenin uygulanmasında usul ekonomisi, vatandaşın hakkı ve yargısal istikrar birlikte düşünülmelidir.

Çünkü adalet, yalnızca doğru kararı vermek değil, o kararı doğru zamanda vermektir.

“Görev, mahkemenin yetkisi değil; adaletin yol haritasıdır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money